Haber

Ahmet Taşgetiren: Selahattin Demirtaş’ın çağrısına cevap verilmeli

Kararın yazarı Ahmet Taşgetiren, DEM Partisi’nin yerel seçimler öncesinde ihraç edilmesini eleştirdi. Taşgetiren, demokrasinin gelişmesi açısından hem AK Parti’nin hem de CHP’nin DEM ile görüşmekten kaçınmasının doğru olmadığını belirterek, Selahattin Demirtaş’ın cezaevindeki açıklamasına destek vererek, “Yani resmen büyük bir kitleyi aşağılıyorsunuz” dedi. onları ‘eşit seçmen – eşit vatandaş’ statüsünden çıkararak.” Yazdı.

Ahmet Taşgetiren’in “AK Parti DEM ile görüşecek mi?” Yazısının ilgili kısmı şöyle:

“AK Parti, bu seçmen tabanının en azından tarafsız kalmasını, yani muhalefetten başka bir partiye, daha doğrusu AK Parti’nin ana rakibi olan CHP’ye kaymamasını istiyor. Madem hayır, kazandığınız belediyelere kayyum atamıyoruz, hayır Demirtaş’a kolaylıklar sağlayacağız, arka kapı diplomasisi ile işi halletmeye çalışıyor, bir yandan da bu partiyi bağlantılı gibi gösteriyor. Teröre karşı amansız bir mücadele veriliyormuş gibi davranırken, bir yandan da mesela İstanbul’da çok güçlü bir adayla seçime girmesini canı gönülden istiyor, hatta DEM’i bu tarafta kışkırtıyor.

Hükümetin Türkiye’nin ‘Kürt sorunu’ gibi hayati bir sorunuyla uğraşırken gösterdiği karmaşıklığa, siyasi hokkabazlığa ve mantıksızlığına bakar mısınız?

Gelelim CHP’ye… Ana muhalefet partisi… Gündeminde ‘Kürt oyu sorunu’ da var. Sonuçta Kürt seçmenin, özellikle de soldakilerin ‘muhalefet’ olması doğal. Bu, seçim sonuçlarını etkileyecek oldukça büyük bir meblağ anlamına geliyor. Doğu ve Güneydoğu illerinde birinci partinin birinci parti olarak ortaya çıkma ihtimali çok güçlü olsa da Batı illerinde adayını seçebilme ihtimali düşüktür. O zaman karşınıza ‘muhalefeti güçlendirir misiniz, güçlendirmez misiniz’ seçeneği sunulur. Aday çıkarmak, kendi oy oranını kayıt altına almak gibi bir formül tercih edilebilir ama iktidarla bağlantısına bağlı olarak muhalefeti desteklemek, hükümeti zayıflatmak gibi bir yol da izleyebilir… İşte CHP’nin bununla ilişkisi de buradadır. Parti değer kazanır. İktidar partisi DEM ile ilişkiyi o kadar şeytanlaştırdı ki, CHP bırakın ittifakı, açık işbirliği yapma konusunda bile isteksiz hale geldi. İster iktidar partisi (AK Parti) adına ister CHP adına böyle bir durumun partileri, HDP’yi veya DEM’i ve Kürt seçmeni olumsuz etkilemesi kaçınılmazdır. Yani büyük bir kitleyi ‘eşit seçmen-eşit vatandaş’ statüsünden çıkararak adeta küçük düşürüyorsunuz.

HDP veya DEM adına yapılan konuşmalarda bu durum açık bir sorun, ‘Kürt sorununun’ bir yansıması olarak okunuyor. Yanlış bir okuma mı? Gerçek bir okuma olduğunu düşünüyorum.

Bu durum DEM’i destekleyen Kürt seçmenlerle sınırlı bir olgu gibi görünse de aslında Kürt meselesinin bir yansımasıdır. Üstelik iç ve dış Kürtlerle bağlantı, sorunun uluslararasılaşması vs. Çok daha derin boyutları olan bir ‘Kürt sorunumuz’ var.

Şimdi Selahattin Demirtaş’ın cezaevinden yaptığı davet, yani DEM ile AK Parti’nin ülke sorunlarını analiz etmek üzere buluşma daveti, arifesinde DEM’den mutlak destek bekleyen siyasetçileri, medyayı ve muhalefet çevrelerini şaşırtabilir. Seçimle ilgili olarak bunun doğru bir yaklaşım olduğunu düşünüyorum.

Bunu defalarca yazdım. Mesela Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ülkedeki herkesi kucaklaması gereken ‘Cumhurbaşkanı’ olarak HDP’yi veya DEM’i dışlamasını doğru bulmadığımı belirtmiştim. Demirtaş’ın hukuki bir sorun nedeniyle değil, siyasi duruşu nedeniyle AİHM kararlarına rağmen cezaevinde tutulması, kürsülerden ‘terörist’ olmakla suçlanması, Demirtaş ve onlarca milletvekilinin cezaevinde bulunması. ve siyasetçilerin aynı kaderi paylaşması, iktidarın iradesiyle izlenen kayyım politikaları, sorunu siyasi çabanın çok ötesine taşıyarak ‘sorunu’ derinleştiren bir nitelik kazanıyor.

Demirtaş ne diyor: ‘Tarafların buluşması görev ve sorumluluk mu?’ Bunu prensip olarak reddetmek mümkün mü? Masaya oturun ve herkesin taşlarını dökmesine izin verin. Hele bir Cumhurbaşkanı toplumun değerli ve hassas bir kesiminin temsilcilerine kürsüden suçlayıcı bir dille konuşur mu? ‘Teröre son verin’ diyecek olsanız bile bunu karşı karşıya oturarak söylemek daha etkileyici olmaz mı? Analiz sürecinin üzerinden 10 yıl geçti, sorun bitmedi, sınır ötesi boyutlar kazandı, uluslararası bir nitelik kazandı, olayı sadece seçim gerginlikleri ve müzakereler çerçevesinde görmek dikkatsizlik değil mi?

Mesela Demirtaş’la cezaevindeyken bile temas kurulabileceğini düşünüyorum. 7 yılı aşkın süredir cezaevindedir, niyeti ve muhasebesi farklı açılımlara imkan verebilir. Mesela savunmalarını okumakta fayda var. Öcalan’la tanışmadı mı?

(HABER MERKEZİ)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu