Mobilya stillerinde etkileşim ve Osmanlı saray mobilyası

19’uncu yüzyılda Osmanlı toplumunda değişen gelenekler ve yeni ortaya çıkan ihtiyaçlar sonucu, yaşam tarzıyla doğrudan ilgili olan mobilya kullanımı da yoğunluk kazanır. Osmanlı coğrafyasında ilk mobilya örnekleri saraya armağan olarak gönderilen eşyalar arasında yer alır. Daha sonra elçiliklerde, gayrimüslim tebaa ve levanten evlerinde, ardından da Türklerin konaklarında mobilyaya yer verilir. Başta saltanat merkezi İstanbul olmak üzere Osmanlı kentlerindeki mobilya ihtiyacının karşılanacağı ilk kaynak, Avrupa ile yapılacak ticaret olur. Avrupa’da sanatsal değişimler ve mimarideki yenilikler mobilya sanatını her zaman doğrudan etkiler. Sanatsal eğilim, stil ve ekollerin etkileri, bunları yansıtan mobilyalarla evlerin içine kadar girer, günlük hayatın bir parçası haline gelir.
Avrupa mobilya sanatı, diğer dekoratif ve küçük sanatlarda olduğu gibi Doğu, Uzakdoğu ve Antik Dönem sanatlarını sentezleme, onlara yeni işlev ve formlar kazandırma temeline oturur. Gerçekten de işlev ve formlar, geliştirilen teknik olanaklara bağlı olarak sürekli bir gelişme gösterir.
Avrupa mobilyalarını, Osmanlı yaşamına girişleri açısından, 18’inci yüzyıl ortalarından itibaren anlatmak gerekirse, asimetri esasına dayanan Rokoko Stili ile başlamak gerekir.
Rokoko Stili karmaşık çizgiler, bombeli ve kabartmalı yüzeyler, derin oymalar, canlı ve kontrast renkler, sütun başlığı ve plaster gibi mimari süsleme aplikleri ile görkemli bir üslup olarak mobilyaya yansır. Kakma çiçek motifleri Rokoko mobilyalarda sıkça karşımıza çıkarken, boya ile Uzak Doğu’ya özgü bezeme ve konuların da işlendiğini görürüz. Doğu sanatının Batı süslemesiyle kaynaştığı örnekleri kapsayan bu stilde yeni mobilya formları ortaya çıkar. Karyolaların yanına komodin, tuvalet masası ve değişik boyda masalar konulur. Kolçakları kumaşla kaplı divanlar, berjer koltuklar, markiz ve şezlonglar da bu dönemde görülür.
18’inci yüzyılın sonlarına doğru Avrupa ülkelerinde, ekonomik nedenlerle, yalın mobilya tipleri tercih edilir. Barok ve Rokokonun gösterişli görünümüne tepki olarak doğan Neoklasik devir mobilya tiplerinde Fransa’da XVI. Louis, Directoire, Empire, Louis Philippe; İngiltere’de Queen Anne, Chippendale, Adam Hepplewhite, Sheraton ile Almanya’da Biedermeier stilleri gelişir.
YUNAN VE ROMA ESERLERİ, NEOKLASİK ÜSLUBUN DOĞMASINA KAYNAKLIK ETTİ
Fransız mobilyalarında XVI. Louis Stili, giderek artan arkeolojik kazılara dayanan etkiler taşır. Yunan ve Roma uygarlıklarının eserleri, neoklasik üslubun doğmasına, günün beğenisine uyarlanmak şartıyla kaynaklık eder. Düz çizgili, dik açılı formlar, incelen ölçüler, uyumlu süslemelerle zarif bir bütünlük sağlar. Bezeme olarak çiçekler, meşe ve defne yaprakları, yiv, ok, yay, meşale, başak ve kozalaklar kullanılır.
Directoire Stilinin başlıca özellikleri, kare görüntülerin ağır basması, sandalye ve koltuk arkalıklarının yalın ve az eğimli yapılmasıdır. Kolçak uçları kare biçiminde biter ve bezemelerde sadelik gözetilir.
1. Napolyon döneminde Fransa’da başlayıp gelişmiş ve Avrupa’ya yayılmış olan Empire Stilindeki mobilyalar, antik sanatın, çağın anlayışına göre yorumlanmış şeklidir.
Empire sandalye ve koltuklarda daire veya kare kesitli ayak yüzeyleri dışa doğru hafif eğimlidir. Tabanda pabuçlar top veya aslan pençesi şeklinde, arkalıklar sırta uygun eğimdedir. Kolçak destekleri, masa ve dolap ayaklarında sfenks, kuğu veya kartal kanadı kullanılır. 19’uncu yüzyıl ortalarında iri çiçek desenli perdeler, duvar kağıtları ve halılar, kapitone döşemelerin yaygınlaşır.
Mobilya sanatında belli bir üslup bütünlüğü göstermeyen Louis Philippe Stilinde önceleri gotik sanatını sadeleştiren ve yeni gotik denen bir akım başlar ve çalışmalar daha çok sarkaçlı duvar saatleri gibi ev eşyalarına yönelik kalır. Döneme özgü eşyalarda gotik sanata geri dönüşlerin yanı sıra Çin, Arap, İran ve Uzak Doğu sanatlarından etkilenerek yaratılmış eklektik ve oryantalist örnekler de mevcuttur.
Thomas Chippendale Stili, Queen Anne Stilinin uzantısıdır. Mobilya çeşitleri artar, büfelerin yerini uzun konsollar alır, kabineler vitrinli, raflı ve çekmeceli olarak kombine bir yapıya kavuşur.
Mısır, İslam sanatı, İran, Osmanlı ve Uzak Doğu süslemesinden gelen etkilenmelerin dışında Avrupa ülkeleri kendi aralarında da motif ve süsleme devşirmiştir. Thomas Sheraton Stilinin ilk mobilyaları XVI. Louis’ten izler taşımasına karşın genel ölçüleri daha küçük ve düz çizgileri daha çoktur. Almanya’da doğmuş olan Biedermeier Stili, antik sanattan etkilenmiş olup, Empire Stilinin bir uzantısı sayılabilir.
AĞAÇ İŞLEME MAKİNELERİ İLE MOBİLYA HALKA İNDİ
19’uncu yüzyılın ortalarına doğru ağaç işleme makinelerinin bulunuşu ile o döneme kadar yalnız saray ve çevresine dönük mobilya kullanımı geniş halk kitlelerine yayılmaya başlar. Taşra mobilyası niteliğindeki bu mobilyalar Almanya’da ‘Bauer’, Fransa’da ‘Provincial’ adlarını alır. Bu tip mobilyalar geçmiş stillerden izler taşısa da oyma ve kabartmaların tamamen kaldırıldığı yine bir sadeleşme eğilimi ağır basar. Bu sadeleşme döneminde Avusturya, Fransa ve İtalya’da sürekli üretim mobilyası olarak bambu ve Hint kamışından yapılan ‘Hazeran’ sandalyeler yaygınlaşır. ‘Hazeran’ sandalyeler tornada yuvarlatılan çubukların buharla yumuşatılarak, kalıplarda istenilen ölçü ve formda bükülmesiyle elde edilir. Bu parçalar birbirine bağlanır, oturma kısmı ve arkalık, örülerek kapatılır. İlk fabrikasyon bükme mobilyayı Avusturyalı Michael Thonet 1840 yılında gerçekleştirir. Dolmabahçe Sarayı Harem-i Hümayun Cariyeler Koğuşu bölümünde gerek ‘Hazeran’ gerekse bambu olmak üzere Hint etkileri taşıyan, Avrupa kökenli, çok sayıda mobilya örneği dikkat çeker.
TÜRK ETKİSİ DEKORATİF SANATLARDA YOĞUNLAŞTI
18’inci yüzyıl ortalarına doğru Rokoko Stilinde Ottomanes (Osmanlı) denilen sedir ve yanları yuvarlak berjerler, iki başuçlu hasır örgülü kanepe-divanlar (turkuvaz) moda olur. Osmanlı’ya atıfta bulunan bu formdan başka, mobilya ve diğer küçük sanatlarda Türklerin yaşamını konu alan sahne ve figürlere yer verilir. Avrupa mobilyalarının Osmanlı topraklarına girmeye başladığı 18’inci yüzyıl sonları ve 19’uncu yüzyıl başlarında, Türk etkisi de dekoratif sanatlarda yoğunlaşır. Hilal gibi Osmanlı’ya özgü motifler yataklarda ve diğer mobilyalarda yer bulmaya başlarken, ‘Cabinet Turc’ adı verilen bir tür vitrinli dolap da salonlarda kullanılır. Fransız mobilya tasarımcısı Richard Mique imzalı ve 1775 tarihli bir Cabinet Turc, Fontainebleau Sarayı’nda yer alır. XVI. Louis’in kardeşi, sonradan X. Charles adıyla tahta geçen Comte d’Artois’in Paris’teki sarayında da 1776-1777 yıllarında düzenlenmiş bir ‘Türk Odası’ bulunur. Duvarları Türk motifleriyle süslü kağıtlar ve drapeli kumaşlarla kaplanmış, kaşmir şallarla döşenmiş ‘Divan’ odaları da Doğu Avrupa’dan Sicilya’ya kadar pek çok sarayda yer alır. İsveç ve Rusya’dan, Stockholm’de Kral III. Gustaf’ın yazlık sarayındaki Divan Odası ve Petersburg’da 1787’de yaptırılan ‘Mermer Saray’ adlı yazlık saray buna örnek verilebilir. 19’uncu yüzyıl ortalarında, Avrupa’da, ‘Türk Çadırı’ adı verilen ve Türkiye, İran, Mısır veya Hindistan’a özgü motifleri taşıyan eşyalarla döşenen odalar moda olur. Doğu halıları, divanlar, sedef ve fildişi kakma süslemeli sehpalar ve nargileler bu odaların birer parçasıdır.
Sedef ve fildişi kakmacılığı, abanoz oymacılığı Hindistan’dan, Hollanda ve Portekiz ile olan ticari ilişkiler nedeniyle Rönesans döneminde Avrupa’ya girer. 17’nci yüzyılda da torna ile yapılmış Hint mobilyalarının gelişi sürer. 19’uncu yüzyılda İngiltere aracılığıyla Hint motifleri yeniden tüm Avrupa’ya yayılır. Bunda sömürge ilişkilerinin payı büyüktür. Avrupa’nın Uzak Doğu mobilyasında en çok etkilendiği konu, ağacın dış etkilerden korunması amacıyla cilalanması esasına dayanan ‘lake’ tekniğidir. 16’ncı yüzyıldan 18’inci yüzyıla dek Hollanda ve İngiltere’ye bu teknikle bezenmiş yazıhaneler ihraç edilir. Raflı Çin dolapları, arkalıklı kolçaklı veya kolçaksız koltuklar da Avrupa’nın ilgisini çeker. Kabartmalı ve çok renkli bir lake türü olan ‘Koromandel lakesi’ ile Japon lakesinden kaynaklanan yaldızlı ‘Aventurin lakesi’ Avrupa mobilyalarında çok rağbet görür. Lakenin yanı sıra renkli boya ve yaldız ile yapılan boyamalar; yarı değerli taşlar, fildişi ve sedef ile yapılan kakmalar çok kullanılmıştır. Uzak Doğu’ya özgü motif ve tasvirler, bitkisel bezemeler, kuş betimleri, manzara resimleri çok sevilerek tekrarlanır.
‘ART NOUVEAU’; MİMARLIK, İÇ DEKORASYON, TAKI ALANINDA YAYILDI
19’uncu yüzyılda mimaride olduğu gibi mobilyada da bir eklektizm mevcuttur. Yemek ve oturma odaları, yeni moda olan çalışma odaları ‘stil kaosu’ olarak nitelendirilebilecek ölçüde çeşitlilik gösteren mobilyalarla doldurulur. Cam, seramik ve mobilya tasarımları ile ünlü Émile Gallé’nin kurduğu Nancy Okulu merkez olmak üzere, 1880’lerde doruk noktasına ulaşan, sanatta doğaya ve el sanatlarına yönelik yeni bir gelişme başlar. Yeni sanat anlamına gelen ‘Art Nouveau’; mimarlık, iç dekorasyon, takı, cam tasarımı, afiş ve kitap resmi alanında yaygınlaşmış, ince-uzun çizgilerin egemen olduğu bezeme ağırlıklı bir sanat anlayışıdır.
19’uncu yüzyıl Osmanlı saraylarında Art Nouveau Stilinde mobilya örnekleri mevcuttur ancak bu stildeki eşyalar mobilya ile sınırlı kalmaz. Kitap ciltleri, fotoğraf albümleri, çini sobalar, şömine takımları, aydınlatma araçları gibi küçük eşyalarla da bu akıma ait özelliklerin saraylara girdiği anlaşılır. Dolmabahçe Sarayı’ndaki mobilyalar arasında yer alan Gallé imzalı intarsia süslemeli masa önemli bir örnektir. Çift tablalı masanın üst tablasında bitkisel bezemelerle aynı teknikte, ahşap kakma olarak, sanatçının imzası yer alır.
Osmanlı Sarayı’nda Uzak Doğu kökenli mobilyalara duyulan merak yine Avrupa ile olan ilişkilerden ve Batı zevkine uygunluk isteğinden kaynaklanır. Osmanlı Sarayı’na 19’uncu yüzyılda hem Uzak Doğu mobilyaları hem de bunların Avrupa taklitleri girer. Seramik tabureler, Japon paravanları, küçük dolaplar ve yazı masaları saraylarda çok rastlanan eşyalardandır. Dolmabahçe Sarayı Mavi Salon merdiven girişinde bulunan, Meiji dönemi sanatçılarından Ishikawa’nın eseri olan saksılıklar olasılıkla Japon İmparatoru tarafından armağan edilmiştir.
OSMANLI KÜLTÜRÜNÜN DEĞİŞİMİNDE KAPİTÜLASYONLAR, LEVANTENLER, GAYRİMÜSLİMLER ROL OYNAR
Osmanlı seçkin sınıfı, teknik gelişmeleri örnek alırken aynı zamanda Batılı yaşam biçimiyle ilgili adetleri de kaçınılmaz olarak taklide başlar ancak geleneğe bağlı halkın tepkisine neden olur. Kültürel unsurların alışverişinde, yabancı kültürlere merak ve hayranlık gibi sosyopsikolojik faktörlerin yanında, ekonomik açıdan etkileşimi sağlayan ticaret, yabancı ticarete açık liman kentleri, kültürler arasında aracılık yapan gruplar, sürgün ve göç gibi nüfus aktarımları, yabancı uzman istihdamı faktörleri de son derece önemlidir. Osmanlı kültürünün yaşadığı değişimlerde kapitülasyonlar, liman şehirlerinde yerleşen batılı tüccar grupları, levantenler, aracı olarak gayrimüslim tebaa rol oynar.
Batılılaşma olarak nitelendirilebilecek ilk somut yenilikleri gerçekleştiren Sultan II. Mahmud’un giysiler alanında getirdiği değişiklikler, mekanlar ve eşyalarda da değişim ihtiyacını beraberinde getirir. Setre-pantolon ile yer sofrasına oturulamayacağı gibi tek bir örnek bile bunu doğrulayabilir. Osmanlı toplumunda batılılaşma her ne kadar II. Mahmud’un uygulamalarıyla başlamış ise de asıl değişiklikler Batı tarzı sarayların inşa edilmesi ve hanedanın Avrupai mekanlara geçmesiyle mümkün olur. Osmanlı mimarlığının Batı etkisine açılması, 18’inci yüzyıl başlarında gerçekleşir ve daha sonra süreklilik kazanır. 18’inci yüzyılın ortalarından itibaren Osmanlı yapılarına uygulanan Barok ve Rokoko, zamanla deneme niteliğinin ötesinde, Osmanlı mimarlığının önde gelen ifade biçimlerini oluşturur.
*Prof. Dr./ Trakya Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi Bölümü